Antigone’umuz
Antigone (okunuşu ANTİGON) adlı eser Sofokles tarafından 2463 yıl önce yazılmıştır.
Antigone (okunuşu ANTİGON) adlı eser Sofokles tarafından 2463 yıl önce yazılmıştır. Yıllar önce yazılan trajedinin günümüzde yansımalarını görmek insanlık adına üzücü ve ürpertici. Trajediyi özetle anlatmak gerekirse: Kral Oidipos bir gün kahine gider ve karısının aslında annesi olduğunu öğrenir bunun utancıyla gözlerinin kör eder kadın da kendini asar. Kralın iki erkek iki kız çocuğu vardır. Kızların isimleri İsmene ve ANTİGONE’dir. Kralın ölümünden sonra nöbetleşe ülkeyi yönetmeye karar veren erkek kardeşlerden Eteokles sırasını Polyneikes’e vermek istemez ve kardeşini sürgüne gönderir. Sürgündeki kardeş yönetim hakkını ele almak için ülkesine saldırmak ister ve diğer krallıklarla iş birliği yapar. Şehrin kapısına dayanan sürgün kardeş Polyneikes ile şehri yöneten kardeş Eteokles cenk meydanında karşılıklı dövüş yapsalar da bu çarpışmanın kazananı mızrakları olur ve ikisi de ölür. Ülke yönetimi dayıya kalmıştır. Dayı Kreon tahta geçtikten sonra Eteokles’e uygun bir cenaze töreni düzenlemesine rağmen, diğer kardeş Polyneikes’in cesedini surların önünde bırakır ve onu gömmeye çalışanı öldüreceğini söyler. Kreon, savaşta ülkesini savunan Eteokles’in kahraman sayılıp törenle gömülmesini, Polyneikes’in ise taht kavgası uğruna yabancıların yardımıyla yurduna saldırmış olduğu için ölüsünün kurda kuşa yem olarak açıkta bırakılmasını emretmiştir. Kreon’un anlamsız bir gurura kapılarak verdiği bu emir aslında toplumda yerleşmiş adetlere aykırıdır. Fakat halk memnuniyetsizliğini dile getirmeye, Kreon’a karşı çıkmaya cesaret edemez. Oysa Antigone, cezası ölüm bile olsa kardeşlik vazifesini yerine getirmekte kararlıdır. Çünkü O, her ölünün gömülmeye hakkı olduğuna’ inanır. Antigone haberi duyar duymaz şehre gelir ve Kreon’un kurallarını delip kardeşinin cesedini kaçırarak gömmeye çalışır. Ancak yakalanır. Antigone aynı zaman da Kreon’un oğlu Haimon ile nişanlıdır. Kreon, kız onun yasasına karşı çıktığı için, tüm şehre ve oğluna rağmen onu öldürmeye karar verir. Ancak kendi kanından Polyneikes’in cesedini bu şekilde bırakması ve kızı öldürmeye kalkması yüzünden tanrılar ona kızar. Çevresindeki herkesin ikazına rağmen, kız kardeşi Ismene’nin katılmamasına rağmen ağabeyini gömen Antigone, diri diri gömülerek öldürülme cezasına çarptırılır. Kreon’un oğlu olan nişanlısı Haimon, Angitone’u kurtarmaya çalışır ancak babasını ikna edemez. Ancak kentin kör kahini Teiresias gelir ve bunu yapmaya diretirse başına çok kötü şeyler geleceğini anlatır. Kreon en sonunda hatasından dönmeye karar verir ancak çok geç olmuştur. Antigone, kendisini kapatıldığı kör mahzende asar. Oğlu Hamion, nişanlısının ayakları dibinde ağlamaktadır ve babasının gözleri önünde o da kendini öldürür. Bunu öğrenen kraliçe ise zaten bir oğlu kendini Thebai şehrini kurtarmak için savaşta feda etmiştir, şimdi de bu oğlu kendi canına kıymıştır. Kraliçe de olanları kaldıramaz ve o da kendini öldürür. Kreon böylece bütün ailesini birkaç saat içerisinde kaybeder.( https://tr.wikipedia.org/wiki/Antigone_(Sofokles))
İnsanlar dünyaya ayak bastığından beri iktidar kavgası olagelmiştir. Trajedide Antigone teorikte iktidar olma imkanı olmayan birisidir. Çünkü kadındır ve o dönemde kadınların yönetim hakkı yoktur dolaysıyla taht iddiasında bulunamaz. Haliyle hüküm verenlerin hükmüne rıza göstermesi beklenir. Hatta eser dikkatli okunduğunda sırf kadın olduğu için Kreon tarafından kötülenmekte, küçümsenmektedir. Nişanlısı Hamion bile babasının gölgesinde kalmıştır ve nişanlısına hak vermekle birlikte hakkını savunamamıştır. Bu açıdan bakıldığında Antigone’nun kız kardeşi Ismene’den farkı yoktur erkek Hamion’un.
Toplum tarafından kabul edilmeyen bir kararda hüküm verenlerin inatlarının nelere mal olacağının işaret edildiği eserde adalet sağlamada geç kalındığında yıkımların geri getirilemeyeceği de vurgulanmaktadır.
Biz sendika olarak bu toplumun Antigone’muyuz? Eseri ilk okuduğumda bütün karakterler için günümüz dünyasından aktörler buldum.
Örneğin sendikalar için getirilen %2 barajını savunan hiçbir memur göremezken barajı yıkalım dediğimizde kimisi İsmene gibi güçten korkmakta, kimisi bir yandan bize göz kırpıp Hamion gibi pısırık bir veliaht rolü oynamaktadır. Konuyla alakası olmayan halka anlatıldığında, onlar da uzaktan hak vermekte fakat ellerinden bir şey gelmemektedir. Kör kahinimiz Anayasa Mahkemesi hala kararı görüşmeye almamıştır mesela.
Eserde Antigone ölür fakat mücadelesi ölümsüzleşir. Hatta Antigone daha ölmeden korkak kardeşi İsmene, pısırık nişanlısı Hamion bir anda Antigone gibi davranmaya başlar. İnandığı değerler uğruna ölmek insanı asırlar sonra bile hatırlatır.
Sendikayı 5 yıl önce kurduğumuzda tarihe not düşelim istedik. Tarihe geçelim dememiştik. İcap ederse tarihe de geçeriz. Antigone eserini okuyup eserin kahramanına hayran olmamak mümkün değil. Fakat asıl iş Antigone’laşmakta.
Bu çağın Antigone’larından biri de biz olalım istiyoruz. Haksız gördüklerimizi dile getirmekten, hakkı tutup yüceltmekten, ortada cenaze varsa kaldırmaktan çekinmiyoruz.
Sendikal baraj olan %2 haksızlığı sebebiyle bir çok sendika üye kayıpları yaşamaya başladı. Bir üyemizin hocam çok güzel çalışıyorsunuz fakat sırf daha az ikramiye aldığımız için ben istifa edeceğim demişti. Sonrasında bu öğretmenimizin sosyal medya paylaşımında şu ifadeye denk geldim; “Rahatınız bozulmasın diye hangi doğrudan vazgeçtiyseniz o fiyata satılmışsınızdır” Parçaları birleştirince arkadaşımızın ucuza gittiğini düşünüyorum.
Eserde para ile ilgili bir bölüm vardır. Kreonun düşüncesine göre insanların para için yapmadıkları şey yoktur. Bu yöneticiler ve sıradan halk için muteberdir. Fakat idealistler için para her şey değildir. Eserde para için şu ifadeleri kullanır: “İnsanoğlunun hiçbir icadı para kadar fesat verici değildir. Ülkeleri harap ve yerle bir eden odur; dessaslığı öğreterek mertliği bozar böylece asil ruhları fenalığın menfur yollarına saptırır. İnsanları her türlü hileye başvurdurur ve onlara her türlü günahı işletir. Nerden geldiğine bakmaksızın kazanç peşinde koşmak doğru değildir. Çünkü meşru olmayan kazançlar insana saadet getirmek şöyle dursun, onu büsbütün felakete sürükler.”
Bu gün haksızlık olarak karşımızda duran sendikal özgürlüğün önündeki bu baraj sendikacıların değil onlara üye olan ve olacakların sınavıdır. Para karşılığında düşünlerini ve tercihlerini belirleyip belirleyemeyenlerin sınavıdır bu. Ülkem adına umutlarımızı yükseltecek ve düşürecek olan bir sınav aynı zamanda. Geleceğin aydınlarını yetiştirecek öğretmenlerin sendikal tercihlerini aylık cüzi bir miktara göre belirlemeleri gelecek neslin de menfaatperest yetişmelerini beraberinde getirecektir.
An itibariyle Gazze’de zulme başkaldıran karakteri sağlam ölümü göze alan yiğitler ders veriyorlar. Dünyayı yönetmeye aday olduğunu iddia edenler İbrahimin neslinden gelen İshakoğulları için matem tutarken İsmailoğullarının ölümleri için bayram etmekte. Bütün devlet yöneticilerinin aksiyon içermeyen söylemleri etkisiz kalmakta. Bu fitne, insanlığın bu sınavı korkarım hepimize ulaşacak. Doğu Türkistan’da, Myanmar’da ve dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan zulümleri dindirecek ve adaleti sağlayacak nesiller olmayı niyaz ediyoruz. Bize nasip olmazsa bu şeref en azından o neslin yetişmesinde katkımız olsun istiyoruz.
Yanı başında yaşanan haksızlığı bir zulüm olarak göremeyenler dünyada yaşanan zulme engel olamazlar. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethetmeye hazırlandığı sıralarda halkının durumunu görme maksatlı tebdili kıyafetle çarşıya iner. Sabah erken saatlerde yanına aldığı veziriyle çarşıda olan Fatih, girdiği ilk dükkandan birkaç şey ister.
dükkan sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu ettiği şeylerden sadece birini hazırlayıp verir. Bunun üzerine sultan diğer istediği şeylerinde hazırlanmasını söyler. Dükkan sahibi; “Efendim ben sabah siftahımı yaptım, komşum da henüz dükkanını yeni açmıştır. Diğer isteklerinizi de ondan alınız.” Sultan yan dükkana girer, istediklerinden yine biri hazırlanmıştır ve dükkan sahibi komşusunun bu sabah siftah yapmadığını söyler ve yan dükkana gitmesini, diğer alacaklarını da ondan almasını ister. Bu durum böyle devam eder. Alış verişi bitiren sultanın ağzından şu cümle dökülür; “Allah’ım, bu milletle değil İstanbul’u, Dünyayı bile fethederim.” Ülkemizde yaşanan bu baraj adaletsizliğine sevinenlerin dünyaya adalet getirecek kadro olması ya da bu kadroyu yetiştirecek olması pek mümkün görünmüyor. Gönüller fetholunmadan topraklar fethonulmaz. Adalet temin edilmeden zulüm ortadan kaldırılamaz.
Önümüzde iki ihtimal var: ilki tabandan zulmü engelleyecek hamle ki o da baraj üstünde olan sendikaların üyelerine düşmektedir. Bu haksızlık sona erene kadar mevcut sendikalrınızda durmanız zulme ortak olmak için yeter de artar bile. Gönlünde adaletten, haktan ve hukuktan kırıntı bulunan herkesin gerekeni yapacağına inancımız tamdır. İkincisi kanun koyanların hatalarından “Ba’de harabil Basra” olmadan dönmeleridir.
Biz ANTİGONE gibi kararlı ve inançlı bir şekilde mevziimizde durmaya devam edeceğiz. Bu mevziden çıkan sözlerimiz dostlarımızı incitiyorsa şayet, sevgili dostlar yanlış yerdesiniz demektir.
Akif KETEN
Mil Maarif-Sen Genel Sekreteri