STATÜKONUN SONU, YENİ ZAMANIN BAŞLANGICI
STATÜKONUN SONU, YENİ ZAMANIN BAŞLANGICI
Kırık Saatin Gölgesinde: Yeni Zaman Başlıyor

Anlatırlar ki, eski zamanın büyük ustaları bir şehir meydanına asrın saatini yapmışlar. Öyle bir saatmiş ki bu, sadece saniyeleri kovalayan metal bir yığından ibaret değilmiş. Çarkları döndükçe adalet, zembereği kuruldukça bereket gelirmiş şehre. Akrebi geleceği işaret eder, yelkovanı ise o geleceğe giden yolu gösterirmiş. Şehrin tüm ahalisi, hayatlarının ritmini, hayallerinin takvimini o saate göre ayarlarmış.
Fakat saati yapan ustalar, bir gün gelmiş, eserlerinin ulaştığı seviyeyi yeterli (!) görmüşler. Kendi kurdukları düzenin bir gün değişebileceğinden, onlardan daha iyi ustaların çıkabileceğinden, hatta o saatin bir gün eskiyebileceği gerçeğinden dehşete düşmüşler. Kibirleri, korkularına karışmış. “En mükemmel an budur,” demişler. “Tarihin zirvesi, ulaşılabilecek son nokta burasıdır. Bundan iyisi olmaz! Bundan sonrası ancak bozulma olur.” Ve en parlak anında, tam da bütün şehrin umutla ona baktığı bir vakitte, akreple yelkovanı söküp almışlar.
O günden sonra ustalar, saat tamirciliğini bırakıp saat muhafızlığına başlamışlar. Artık görevleri saati çalıştırmak değil, çalışmasına her ne pahasına olursa olsun engel olmakmış. Her gün parlatılan ama hiç hareket etmeyen metal dişliler, kurulmayan bir zemberek ve hep aynı donmuş anı gösteren görkemli bir enkaz… Şehir ise o kırık saatin gölgesinde yaşamaya mahkûm edilmiş. Zamanla renkleri solmuş, ruhunu yitirmiş; çünkü geleceği gösteren bir saati olmayanın, umut edecek bir yarını da olmazmış.
Bu menkıbe, uzak bir diyarda geçmez. Bu, bizim hikâyemizdir. Bizim şehirlerimizin, kurumlarımızın, hayatlarımızın hikâyesidir.
Bugün bizim yapılarımızın başında da o saati durduranların mirasçıları oturuyor. O saati tekrar çalıştırmaya ne bilgileri ne de niyetleri var. Mukaddes bir emanet gibi gölgesinde oturup beklemeyi görev sanıyorlar. Ben onlara ‘statükocular’ diyorum. Statükocular, koltuklarının kudretini yaptıkları işlerden değil, yapılmasına engel oldukları işlerden alırlar. Her yeniliğe ‘bozar’ derler, her fikre ‘zamansız’ derler. Bir adım ileri atmak isteyene ‘birliğimiz bozulur’ diye parmak sallarlar. Fikir üretmek yerine kulis kurar, sorumluluk almak yerine rapor isterler. Değişimden korktukları için, cesareti suç, itaati erdem sayarlar. Milletin enerjisini değil, kendi koltuklarının konforunu korumayı vazife bilirler. Onlar için en büyük başarı, hiçbir şey olmadan günü tamamlamaktır.
Statükocular korkuyorlar. Korkuları saatin bozulması değil; saati yeniden çalıştıracak iradenin doğmasıdır. Çünkü bilirler ki, çalışan bir saat, gerçek ustalara ihtiyaç duyar. Ve onlar, o ustalığın elinde eriyeceklerini bilirler.
Ama biz…
Biz o saatin gölgesinde oturup bekleyenlerden değiliz. Biz, o saatin yeniden çalışması gerektiğini, milletin sesini, çağın ruhunu, ilerlemenin kaçınılmaz zorunluluğunu haykıranlarız. Biz, paslanmış çarkları omuzlarında taşıyan değil, o çarkları yeniden döndürecek iradeyi kuşananlarız. Çünkü biliriz ki, duran saatle yaşayan milletin yarını da durur. Biz o saatin gölgesinde değiliz artık; biz, arkasında biriken umudun, sabrın, cesaretin, iradenin sesiyiz.
Ve diyoruz ki:
“Biz o gölgede oturmayacağız! Bu saat artık zamanı göstermiyor. Bu çark dönmüyor, bu düzen yürümüyor. Bu sistem miadını doldurdu. Zembereği milletin iradesiyle kurulan, çarkları alın teriyle çevrilen, akrebi geleceği, yelkovanı gayreti gösterecek yeni bir saate ihtiyaç var!”
Ve biz…
Tik takları gök kubbede yankılanacak yeni bir saat asıyoruz! Zamanın akışını artık biz belirleyeceğiz!
Tik tak… Değişim!
Tik tak… Cesaret!
Tik tak… Adalet!
Tik tak… Liyakat!
Tik tak… Millet!
Ve bu saat, hepimizin saati olacak. Ama adı ne olursa olsun, o saat milletin saati olacak. Kimi ona kurum-kuruluş diyecek, kimi ona sistem-düzen… Ama hakikatte o saat, bir millete kaybolan zamanını iade eden bir vicdan olacak. Çünkü asıl mesele zamanı göstermek değil, zamanı diriltmektir.
Biz gök kubbeye bir dönemin sonunu değil, bir iradenin başlangıcını asıyoruz. Ve bu defa, o saat yalnız zamanı değil, bu milleti de yeniden diriltecek. Çünkü biz artık zamanı değil, zihniyeti değiştiriyoruz.
Zira biliriz ki;
Zamanı durduranlar kaybeder,
Zamanı başlatanlar tarih yazar.
Varsın statükocular eski saatin başında bekleyedursun, biz yeni zamanı çoktan başlattık. Zamanın artık bizim irademizle aktığını ve doğru vakti gösterdiğini cümle aleme ilan etme vaktidir.
Ve unutmayın; cennet mekân Ertuğrul Gazi’nin dediği gibi ‘Sefer bizim, zafer Allah’ındır.’
Gerisi, sadece teferruattır.
Mustafa DAĞAŞAN
Mil Maarif-Sen Genel Başkanı
Mil-Sen Konf. Gnl. Bşk. Yrd.