ÜNLÜ ÂLİMLERİN EĞİTİM ANLAYIŞI SERİSİ “MUALLİM-İ SANİ- FARABİ’NİN EĞİTİM ANLAYIŞI”

Genel Bşk. Yrd. (Teşkilâtlandırma) || 1982 yılında Bayburt’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. 2004 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2004-2012 yılları arasında Bayburt ilinde Sınıf öğretmeni olarak çalıştı. 2012 yılından itibaren Pursaklar ilçesinde öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. 2018 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Yönetimi bölümünde Yüksek lisansını tamamladı. Halen Ankara’da sınıf öğretmeni olarak görev yapan Yıldız, evli ve iki çocuk babasıdır.
04.03.2024
1.000
A+
A-

Asıl adı Ebu Nasr Mehmed’dir (870-950). Maveraünnehir’de bulunan Farab kasabasının Vesiç köyünde doğmuştur. Eğitimini tamamladıktan sonra bir müddet kadılık yaptığı bilinen Fârâbî, bilim ve bilginin derinliğine vakıf olduktan sonra kadılığı bırakarak kendisini ilme vermiştir. Memleketinden ayrılarak ömrü boyunca devam edecek bir seyahate başlamış; öncelikle Buhara, Semerkant, Merv ve Belh gibi yakın çevredeki önemli ilim ve kültür merkezlerini ziyaret etmiştir. Devamında Bağdat’a giderek eğitimini burada sürdüren Farabî, tarihin kaydettiği en önemli Türk filozoflarından biridir (Akyüz, 1982; Doğan, 2012; Kaya, 1995; Ülken, 2015).

Farabi’nin eğitim felsefesi ve devlet felsefesi bir birini tamamlayan iki düşünce olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun bu iki düşüncesinin temelinde eğitim ve öğretim faaliyeti vardır. Bu iki faaliyetin hem bireysel hem de toplumsal birçok işlevi bulunmaktadır. Eğitim felsefesi genel olarak eğitmek ve öğretmek üzerinedir. Eğitim önce bireyin daha sonra da toplumun yapıtaşını oluşturur. Çünkü birey ve toplum eğitim sayesinde gelişir ve eğitim sayesinde bir bütün olur (Sarıtaş; Alpaydın, 2016).

Farabi’ye göre eğitim ve öğrenmenin amacı, mutluluğu bulmak ve insanı topluma yararlı hâle getirmektir. Ona göre, aile reisi aile fertlerinin, öğretmen çocuk ve gençlerin, devlet başkanları da milletinin eğitimcisidir (Kaya, 1995).

Farabi, Tahsîlü’s-sa‘âde adlı eserinde kâmil bir filozofun niteliklerinden söz ederken eğitimde tekrarın önemini de sürekli vurgulamıştır. Farabi, “sürekli damlayan su, taşı deler” özdeyişinden hareketle başarının sırrını belli bir konu üzerinde yoğunlaşmakta görmüştür. (Akyüz, 1982).

Farabi, öğretim süreçlerinde kolaydan zora gidilmesini, bir şeyin iyice öğretilmeden ötekine geçilmemesi ve sorunların tek tek incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir (Kaya, 1995).

Dil ile mantık ve felsefe arasında yakın benzerlik ve sıkı ilişkiler olduğunu vurgulayan Fârâbî, gramer bilmeyen birinin hatasız konuşamayacağını, mantık bilmeyenin ise çoğu zaman doğru düşünemeyeceğini vurgulamıştır (Akyüz, 1982; Kaya, 1995).

Farabi ayrıca, öğrencilerin öğrenme isteklerinin güçlendirilerek sürekli canlı tutulması gerektiğini, bunun yanı sıra karar verme yeterliliklerinin ve sorumluluk duygularının geliştirilmesinin önemine vurgu yapmıştır (Ülken, 2015).

Farabi ’ye göre insanlar iyiliğe ve kötülüğe eşit ölçüde yatkın olarak doğarlar. Bu da ahlak konusunda eğitimin ve alışkanlıkların son derece önemli olduğuna işaret eder. Ahlak ve toplum hayatını düzenleyen diğer kurallar ve bilgiler pratik öneme haiz olduklarından genellikle hayatın içinde yaparak ve yaşayarak öğrenilir. Dolayısıyla bu dünya hayatında mutlu olmak isteyenler kendilerini mutluluğa götürecek erdemli davranışları edinmeli, bu davranışları koruyarak sürdürmeli ve bütün bu hususlarda gayret göstermelidir. Ona göre erdemli insan davranışı ise ifrat ve tefrit denilen aşırı uçlardan uzak, eksiği ve fazlası olmayan dengeli bir davranış demektir. İnsanlığın sahip olduğu erdemleri ise nazari, fikrî, ahlaki ve amelî olmak üzere dört gruba ayıran Fârâbî’ye göre ahlaki erdemler insanın iradeli davranışlarında her türlü aşırılıktan uzak olarak iyiyi, doğruyu ve güzeli amaç edinmesidir. Bunun için de eğitim ve öğretime çokça önem verilmelidir. Uygulamaya dönük erdemler ise, insanın çeşitli sanat ve mesleklere yönelik eğilimlerini geliştirerek o alanda iyi yetişmesi anlamına gelmektedir. Fârâbî bu türden erdemlerin geliştirilmesi için teşvik, rekabet ve yerine göre zorlamaya dahi ihtiyaç duyulabileceğini belirtmiştir (Akyüz, 1982; Akyüz, 2013; Doğan, 2012; Kaya, 1995; Ülken, 2015).

Farabi ’nin düşüncesine genel çerçeveden bakacak olursak; onun amacı sadece bireyin değil aynı zamanda toplumun mutluluğa ulaşmasıdır. Bu nedenle en yüksek mutluluğa ulaşmak bireysel olarak faal akılla bağ kurmak ve toplum olarak erdemli şehirlerde beraber yaşamakla mümkündür. Burada filozof ya da yöneticiye iş düşmektedir ki bu da, halk için koyduğu yasalara herkesin uymasıyla mümkündür (Görkaş, 2013).

Farabi bunun yanı sıra öğretende ve öğrenende de belli başlı vasıfların olması gerektiği üzerinde durur. Farabi iki öğrenme yöntemi üzerinde durmuştur:

1- Dinleme ve konuşmaya dayalı öğrenme yöntemi,

2- Hal, hareket ve davranışları gözlemleyip bunları taklit etme yöntemi.

Ona göre eğitimin insanı geliştirmesinde bir diğer etken de hayal gücüdür. Özellikle çocukluk döneminde başlayan ve insan hayatının her evresinde olan hayal gücü eğitime ve öğrenmeye büyük katkı sağlamaktadır. Farabi ’ye göre öğretmende bulunan özellikler de şu şekildedir:

1- İyi karakterli, gerçekçi,

2- Öğretmeyi seven, gönül insanı ve çıkar beklemeyen,

3- Öğreteceği şeyde uzman olup, yetkinleşmiş olmak.

Farabi öğrencide bulunması gerek özellikleri de şu şekilde sıralamaktadır.

1- Anlatılan kavramları içselleştirebilmeli,

2- Bu içselleştirdiği kavramları ifade edebilmelidir. (Önder, 2017)

Farabi ’ye göre güzel ahlak da eğitim sayesinde olmaktadır. Güzel ahlakın oluşması için gerekli olan psikolojik ve sosyal şartlar ancak bu sayede oluşmaktadır. Farabi insan zihnini bu yola sevk etmekle işe başlamaktadır. İnsan zihni madem bu yolda hedefe ulaşacaksa insan zihnini bu yola sokabilecek bir sanata da ihtiyaç vardır. İşte bunu Farabi eğitim olarak görür. Bu da devletin resmi eğitimidir. Farabi, eğitimi erdemli bir savaş sanatı olarak nitelendirir ve şöyle der: “Devlet başkanı kendisini ve halkını en üstün saadete ulaştırmak gayesi uğruna mücadele veren “adil” bir savaşçıdır; onun sanatı da “adil” ve erdemli savaş sanatıdır (Bayraktar, 1993).

Farabi insanların refah içinde yaşamaları ve toplumun huzur içinde yaşaması için eğitime büyük önem vermiş bir düşünürdür. Bu bağlamda önemli olan insanların eğitilmesi ve mutluluğu onun için birinci öncelik olmuştur. Bunların olması da Farabi ’ye göre eğitimle mümkündür. Eğitim bir toplumu mutlu etmek için birinci şarttır. Farabi topluma bir şey öğretirken bunu kolaydan zora doğru yapmakta ve toplumun içine kadar işlemektedir. Bir bilginin tam öğretilebilmesi için ondan önceki bilgilerin tam olarak bilinmesi gerekmektedir ilkesiyle hareket etmiştir. Erdemli toplumdan bahseden Farabi, erdemli toplumları mutlu toplum olarak ifade ettiğini görmekteyiz. İnsanın yaşam serüveninde en büyük pay eğitimdir. Eğitim olmadan ne mutlu birey ne de mutlu bir toplumdan söz edilebilir (Toprak, 2020).

BİR KISSA:

“Fârâbî ilk defa Seyfüddevle’nin sarayına hayatı boyunca giyindiği Türk kıyafetiyle girer. Emîr kendisine oturmasını söyleyince filozof, “Benim yerime mi, senin yerine mi?” diye sorar. Emîrin ondan kendisine lâyık olan yere oturmasını istemesi üzerine filozof orada bulunan topluluğu yararak geçip Seyfüddevle’nin yanına oturur; bununla da yetinmeyerek onu sıkıştırıp oturduğu yerden kaydırır. Bunun üzerine emîr önde gelen devlet büyüklerine, sadece kendi aralarında kullandıkları bir dille Fârâbî ’ye bazı şeyler soracağını belirtir ve cevap veremezse edebe aykırı davranan bu ihtiyarı dışarı atmalarını emreder. Konuşulanları anlayan Fârâbî aynı dille emîre sabretmesini, işin sonunun önemli olduğunu söyler. Seyfüddevle hayretle, “Sen bu dili biliyor musun?” deyince filozof, “Ben yetmişten fazla dil bilirim” karşılığını verir. Ardından o mecliste bulunan âlimler çeşitli konularda onunla tartışmaya girerler; Fârâbî hepsine baskın çıkınca susup onu dinlemeye, sonra da defterlerini çıkarıp not almaya başlarlar. Meclis dağıldıktan sonra filozofla başbaşa kalan Seyfüddevle’nin isteği üzerine mûsiki topluluğu bazı parçalar çalar, fakat Fârâbî hiçbirini beğenmez ve yaptıkları hataları söyler; yanında taşıdığı tablayı açarak ona düzen verdikten sonra neşeli bir parça çalar ve orada bulunan herkesi güldürüp eğlendirir. Ardından çalgı aletini bir başka şekilde düzenleyerek hüzünlü bir parça çalar ve herkesi ağlatır. Nihayet yeni bir düzen verdiği aletle ağır bir parça çalınca nöbetçilere varıncaya kadar herkes uykuya dalar; bu sırada Fârâbî de çıkıp gider.” (Kaya, 1995, s. 145).

KAYNAKÇA:

  1. Akyüz, Y. (1982). Farabi’nin Türk ve dünya eğitim tarihindeki yeri. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 15(2), ss. 81-88.
  2. Bayraktar Bayraklı, Fârâbî’nin Eğitim Felsefesinde “Adâlet” Kavramı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul,5/6, 1993, s. 237.
  3. Doğan, İ. (2012). Türk eğitim tarihinin ana evreleri (Kurumlar, kişiler, söylemler). Ankara: Nobel Yayıncılık.
  4. Genç Mütefekkirler Dergisi Cilt:1, Sayı : 2, Aralık/ December 2020 Makale / Article: 136-149.
  5. İrfan Görkaş, Farabi’nin İnsan Tasavvuru, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2013, s.300.
  6. Kaya, M. (1995). Farabi. TDVİA. c. 12, ss. 145-162.
  7. ÖNDER, Mustafa, Farabi, Biruni ve İbn-i Sina da Eğitim ve Eğitim Yöntemleri, Uluslararası Eğitim Teknolojileri Sempozyumu Tebliği, Sivas, 2017.
  8. SARIDAŞ, Gürkan, Yusuf Alpaydın, Farabi Ve İbn-İ Sina Eğitim Alanındaki Görüşleri, İstanbul, 2016.
  9. TOPRAK, Salih, Farabi’nin Eğitim Anlayışı, Sivas, 2020.
  10. Ülken, H. Z. (2015). İslâm felsefesi. İstanbul: Doğu Batı Yayınları.

maarifim banner
YAZARIN SON YAZILARI
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.