Eğitim Sistemimiz Nasıl Başarılı Olur?
Türk Milli Eğitim Sistemimizin genel gayesi, milleti meydana getiren bütün fertleri milli şuur etrafında bölünmez bir bütün haline getirmek, bilimsel düşünmeye, geniş bir dünya görüşüne sahip; örf ve adetlerine bağlı, kendine ve topluma faydalı, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltebilecek insanların yetiştirilmesidir.
Eğitim sistemi denilince akla birçok tanımlama gelebilir. Benim aklıma kısaca şu tanım geliyor: Bir ülkenin kurduğu bir düzen çerçevesinde ve belli gayelerle sistemli olarak kendi insanını yetiştirmesidir.
Türk Milli Eğitim Sistemimizin genel gayesi, milleti meydana getiren bütün fertleri milli şuur etrafında bölünmez bir bütün haline getirmek, bilimsel düşünmeye, geniş bir dünya görüşüne sahip; örf ve adetlerine bağlı, kendine ve topluma faydalı, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltebilecek insanların yetiştirilmesidir. Milli eğitimde öğretim örgün ve yaygın olarak yapılmaktadır.
Milli Eğitim Sistemimizi burada hangi kademede kaç yıl yapılır, nasıl yapılır gibi teorik bilgilerle anlatmak istemiyorum.
Bu yazıdaki amacım Türk Milli Eğitim Sistemimiz nasıl daha başarılı olur? Sorusuna yanıt aramak olacaktır.
Sistemimizin çeşitli alanlarda öğrenci yetiştirme konusunda dünya arenasındaki başarısını görebilmek için PISA testlerini inceleyerek başlayalım:
PISA testleri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 15 yaş grubundaki öğrencilere uygulanıyor ve Türkiye bu testlere 2003 yılından beri katılıyor. PISA’nın temel amacı öğrencilerin okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda kullanma yetkinliğini ölçmektir. Bu hafta, 37 OECD ülkesinin de yer aldığı, dünyadaki 79 ülkeden 600 bin öğrencinin ve Türkiye’deki 186 farklı okuldan 6 bin 890 öğrencinin katıldığı ve eğitim kamuoyunun merakla beklediği PISA testinin 2018 yılı sonuçları açıklandı. 2018 PISA sonuçlarına göre üç alanda da Çin en yüksek puanı aldı.
PISA 2018 sonuçlarına yönelik ilk değerlendirmede genel başarıda 37 OECD ülkesi arasında 31. sıraya yerleşen Türkiye’de öğrencilerin “okuma, matematik ve fen bilimi” alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kaldığı gerçeğidir. Sonuçlar, 15 yaşındaki çocuklarımızın çok önemli bir bölümünün temel becerilerden yoksun olduğunu ve onların “eleştirel düşünme, sorgulama ve yeni fikirler üretme” becerilerinin zayıf olduğunu gösteriyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 3 yılda bir düzenlenen ve 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren PISA testinin 2018 yılı sonuçları açıklandı.
Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 73’ünü temsil eden 186 farklı okuldan 6 Bin 890 öğrenci teste girdi. Her ne kadar 2015 sonuçlarına göre Türkiye’deki öğrencilerin puanları artsa da, PISA 2018 sonuçlarına göre Türkiye “okuma, matematik ve fen bilimi” alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kaldı.
Acaba Türkiye “okuma, matematik ve fen bilimi” alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kalıyor? Çin, Finlandiya ve Estonya gibi ülkeler sıralamada en üst sıralara nasıl çıkabiliyor?
Eğitim sistemi açısından Finlandiya örneğini biraz inceleme fırsatı buldum. Çeşitli kaynak ve makalelerde yapılan Finlandiya Eğitim Sistemi ve Türk Eğitim Sistemi incelemelerinden çıkardığım bazı sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum:
Finlandiya’da zorunlu eğitim başlama yaşı 7’dir ve değişmez. Ülkemizde ise zorunlu eğitim yaşı 6’dır. (Bunu bir ara 5 yaşa düşürmüştük ancak kısa sürede bu karardan dönülmüştür.)
Finlandiya okullarında oldukça basit ve hiç değişmeyen bir müfredat kullanılır. Öğretmenler her yılın başında okutulacağı kitabı kendileri seçerler, yine de ders kitapları odaklı bir eğitim sistemi uygulamazlar ve işlenen dersler daha etkileşim odaklıdır. Ülkemizde ise müfredat önceden belirlenen ders kitapları üzerinden yürütülür. Öğretmen odaklı ve etkileşim daha sınırlıdır.
Finli öğrencilere okulun ilk 6 yılı not verilmez. Öğrenciler 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde yapılan bir sınava girerler. Ülkemizde ise ilkokul 4. Sınıftan itibaren öğrencilere not verilmektedir.
Finlandiya eğitim sisteminde öğrenciye ödev vermek yok. Evet, öğrenciler soru sormaya, merak etmeye, keşfetmeye ve araştırma teşvik edilir. Öğretmenler bu ülkede eğer kendi sınıfındaki çocukları konuşturamıyorsa izlemeye alınıyor. 6 yıl sınavsız ve stressiz bir okul düzeni içinde öğrencilerin sınıf içinde susturulması da yasak. Ülkemizde ise öğrenciye ödev verilmesi önemli bir unsur olarak görülmektedir. Hatta çok yoğun ödev veren öğretmenler çok başarılı gibi görülür.
Finlandiya’da çocuklar 1.sınıf itibarıyla okullarına yürüyerek veya bisiklet ile ulaşım sağlarlar. Aileler, özel durumlar haricinde çocuklarını okula götürmezler. Türkiye’de çocuklar, okul ulaşımlarını aileleri veya okul servisleriyle yapmaktadırlar. Hatta izin verilse bazı veliler öğrencisiyle birlikte sınıfta derse katılmaktan çekinmeyecek haldedirler.
Finlandiya eğitim sisteminde öğrenciler okulun tüm işlerini nöbetleşe olarak birlikte yaparlar. Bu yüzden, fin okullarında hizmetli yoktur, öğrenciler okul işlerini yaparak sorumluluk, düzen, işbirliği, sabır, saygı, öz denetim bilinçlerini geliştirirler. Türkiye eğitim sisteminde öğrencilere yalnızca ders sorumluluğu verilir. Okul genel temizliği veya işleyişine dair bir sorumluluk verilmez. (Son dönemde Bakanlığımızın okullarımızda kurduğu ve geliştirmeye çalıştığı Yaşam Beceri Atölyeleri küçük yaşlardan itibaren öğrenci beceri gelişimi açısından önemli bir adımdır. Ancak okulların fiziki durumu, bütçelendirme ve öğretmenlerin atölyeleri kullanım becerileri noktasında sıkıntılar devam etmektedir.)
Finlandiya okullarında sınıflar öğrencilerin rahat edebileceği şekillerde tasarlanır. Sınıflar ‘yaparak, yaşayarak öğrenme’ modeline uygun olarak hazırlanır ve okul binaları çocuklara kendilerini evlerinde hissetmelerini sağlayacak şekilde dizayn edilir. Alışık olduğumuz klasik sıralar, tahtalar, küçük okul bahçelerini bu ülkede görmemiz neredeyse imkansızdır. Her sınıf, öğrencilerin rahatlıkla hareket edebileceği kadar büyüktür ve fazla eşya konulmamaktadır. Türkiye de ise klasik sınıf düzeni kullanımı yaygındır.
Finlandiya’da günlük ortalama 4 ders saati yapılır. Bu 4 saatlik derslerin arasında toplam 75 dakikalık teneffüs uygulaması vardır. Türkiye’de ise özel okullarda ders saati 8, devlet okullarında ise 6-7 saattir. Bunlara ek olarak, etüt ve özel derslerle günde 11-12 saatlik yoğun bir eğitim süreci söz konusudur. Teneffüs saatleri ise; ders saatleri yoğunluğu veya ikili eğitim uygulaması sebebiyle genelde 10 dakika olarak uygulanmaktadır.
Finlandiya’da öğretmenlik mesleği toplumun en gözde mesleklerinden bir tanesidir. Öğretmenler yüksek lisans derecesi olanlar arasından seçilir. Lise mezunları arasından öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak %10’u öğretmen yetiştirme programına kabul edilir. Ülkemizde ise ne yazık ki öğretmenlik mesleği gerekli saygıyı görmemektedir.
Finli öğretmenler haftada en az 2 saat hizmet içi eğitime katılmak zorundadırlar. Türk öğretmenler müfredat yoğunluğu nedeniyle kendilerini geliştirmeye zaman bulmakta zorlanmaktadırlar.
SONUÇ: Finlandiya eğitim sistemini incelediğimizde yaptıklarını az ama öz yapmaya çalıştıklarını anlıyoruz. Az veriyorlar fakat öz ve derinlemesine veriyorlar. Yapılan işten mutluluk duymak önemli ayrıca sistemde yaparak yaşayarak öğrenmenin ve katılımın ön planda olduğunu anlıyoruz. Öğrencilerin hayatında okuma oldukça önemli bir yer tutuyor. Başarının çoğu da okumak ve araştırmaktan geçiyor.
Türk Eğitim Sistemimizi yukarıdaki incelemeler doğrultusunda;
Eğitim sistemimizi esnetmek, standart herkese aynı müfredat uygulaması değil kişiselleştirilmiş müfredat uygulamaları yapmak,
Ders müfredatı yoğunluğunu azaltarak öğretmenlere daha çok derse hazırlık zamanı açmak ve kendilerini geliştirecekleri hizmet içi çalışmalarına önem vermek,
Ders saati sürelerini ve teneffüs saatlerini belli bir standarttan çıkarıp okul düzeyi ve öğrencilerin yaş özelliklerine göre ayarlamak,
Okul idarecilerine yani okul liderlerine daha fazla yetki vermek,
Okullar ve öğretmenler arası rekabet yerine daha fazla işbirliğine teşvik etmek,
Ayrı bir “Öğretmen Kanunu” çıkararak, öğretmen meslek itibarını yükseltmek,
Öğretmen yetiştirmede kaliteyi arttırmak için üniversitelerdeki eğitim fakültelerine giriş kontenjanlarını sınırlandırmak ve puan başarı sınırlarını yükseltmek,
Klasik okul sınıf düzeninden ziyade farklı boyutlu sınıflar tasarlanmasına izin verilmesi ve desteklenmesi,
Öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu 40 derslikli okullar yerine; sınıf mevcutlarının 20 öğrenciyi geçmeyeceği şekilde her mahalleye yürüme mesafesinde butik okullar yapılması,
Öğrenci başarısını; sınavlara ve testlere endekslemek yerine öğrenciyi yetiştiren; öğretmen görüşlerinin ve öğrenci yaşam becerilerinin öne çıkarıldığı “yönlendirme ve yöneltme” çalışmasının hayata geçirilmesi,
Okulların mali olarak daha çok desteklenmesi,
Öğrencilerimizin okumayı sevmeleri için okulların ve öğretmenlerin daha çok desteklenmesi (içerik olarak zengin kütüphaneler açılması, öğretmenlerin kişisel gelişim için kitaplara ulaşımının kolaylaştırılması vb.) gerektiğini düşünmekteyim.
Milli Eğitim Sistemimizin, daha iyi bir duruma gelebilmesi için; hep birlikte çalışmamız ve araştırmamız gerektiğine inanıyorum.
Her yeni eğitim öğretim yılında; Eğitim Sistemimizin dünyanın parmakla gösterilen ve örnek alınan bir sisteme dönüşmesi konusunda öğretmenler olarak gayretli ve ümitvar olmaya devam edeceğiz.
Kalın Sağlıcakla…
Yavuz YILDIZ
Genel Başkan Yardımcısı