AHLAKİ VE İNSANİ DEĞERLERİN YÜKSELİŞİNDE “HAREKET “ FELSEFESİ
“HAK BELLEDİĞİN BİR YOLDA YALNIZ GİDECEKSİN”
Nurettin Topçu (1909- 1975), üniversite tahsilini Fransa’da yapan ve Sorbonne’da felsefe doktoru unvanını alan ilk Türk öğrencidir. Tezinin adı Conformisme et Révolte (Uysallık ve İsyan) adını taşımaktadır. Doçentliğini sezgiciliğin kurucusu Henri Bergson üzerine yapmış, fakat kadro tahsis edilmediği için İstanbul Üniversitesi’ne alınmamıştır. Hem İslam kültürünü hem de Batı kültürünü çok iyi bilen bir düşünürdür. (Özmen, Öztürk: 2018)
18. Yüzyıldan itibaren Batıda gelişmeye başlayan pozitivist ve materyalist felsefi akımların karşısında insanlığın kurtuluşunu ahlakî ve insanî değerlerin yükselişinde gören “hareket felsefesi” nin; Topçu’ nun temel felsefesi olduğunu söylemek mümkündür. 1939’dan itibaren çıkarmaya başladığı dergiye bu yüzden “Hareket” adını vermiştir. Bu bakımdan Nurettin Topçu, hareket felsefesi ekolüne bağlı bir düşünürdür (Topçu, 1998). Topçu, Blondel’in “din, esas itibarıyla mistikliktir, ilahî varlığa duyular ve akılla değil, kalp ve irade yoluyla ulaşılabilir” düşüncesinden ciddi olarak etkilenmiştir. Bu bakımda O, İslam düşüncesinde çok önemli bir kavram olan hikmet kavramının felsefedeki karşılığını Blondel’de bulduğu söylenebilir. (Özmen, Öztürk: 2018)
Topçu’ya göre ahlak ve şahsiyet oluşumuna etki eden durumlar şöyledir:
Okulun ve öğretmenin çocuğun ahlaki gelişiminde son derece önemli rolü olduğu herkesçe bilinmektedir. Eğitimin ve eğitimcinin temel vazifesi Ahlaklı ve şahsiyetli insan yetiştirmektir. Günümüzde Ahlak terbiyesinde ailenin rolünün gittikçe azalması okulun ve öğretmenin önemini arttırmaktadır (Topçu, 1943a: 289-290).
Nurettin Topçu’ya göre okul, devletin kurduğu bir aile ocağıdır. Yarınki toplumun bütün karakteri, hisleri, düşünceleri burada şekillenir. Okul, ruhları tedavi edecek; gençleri ahlâk ve ideal sahibi yapacak olan kurumdur. Bu kuruma okul hüviyeti kazandıran ise öğretmendir. O halde öğretmenler baba gibi hatta ondan da öte olmalıdır. İnsanımız boşuna öğretmene babadan çok değer bahşetmemiştir. Çünkü baba belki çocuğun yaratılışında bir vesiledir ancak öğretmen isterse onu yüksek ahlak ve şahsiyet sahibi bir birey yapabilir. Öğrencinin, çocukluk ve gençlik devrinin büyük bir kısmı öğretmenin himayesinde geçmektedir. Onun ruhunun şekillenmesi büyük ölçüde öğretmenlerin elindedir. Bu sebepten yetişen nesillerin karakter eksikliğinin hatalarını öğretmende aramak son derece normaldir. Ve yine bu gençleri içine düştükleri bataklık çukurundan kurtaracak olanlar da öğretmenlerdir. Tıpkı Gandi gibi o da öğretmendi ve işe ilkokul çocuklarını yetiştirmekle başladı (Topçu, 1943a: 290).
Peki, öğretmen ne yapmalıdır? Topçu’ya göre öğretmen her şeyden önce kişiliğini örnek göstererek adalet ve merhamet duygularını öğrenciye vermeli ve iyi insanlarla övünmek yerine çocukların ruhlarına ahlakı nakşetmelidir. Bir doktor veya avukat henüz okuldayken, vatandaşın paralarını hangi yollarla toplayacağını hesaplıyor ya da bir mühendis kurnazlıkların hangisiyle demirden çalıp çürük binalar inşa etmeyi planlıyorsa (Topçu, 1943a: 290) irfan yolundan sapmış demektir. Bu durumda onları yetiştiren öğretmen muzdariptir ve kendilerine Allah’tan mağfiret dilenmelidir. (Topçu, 1939d: 70).
Nurettin Topçu, günümüz iktisat ahlakının; insanları esaret altına aldığını, servet ve sermayeyi her şekilde meşru gösterme çabasında olduğunu, insanlığın kurtuluşunun ise ekonominin din ve ahlak hayatına bağlanması ile mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Ona göre ekonominin dinî bir teşkilata bağlı olması sayesinde medeniyetler kurulmuştur (Topçu, 1939b: 49). Nitekim Avrupa medeniyetini perişan eden ahlak yoksunu iktisat anlayışına karşı, yine ahlaktan yoksun başka bir iktisat anlayışını benimseyen materyalistler, çok geçmeden bu sistemin ızdırabını yaşamaya başlamışlardır. Orada çalışma hayatı insan yerine ırgatı, bireylerin hürriyeti yerine bela ve mecburiyeti merkeze almıştır (Topçu, 1939a: 62). Çünkü Allah’ın emrinden başkasına itirazsız ve delilsiz inanmak, hele boyun eğmek zorunluluğu, insan iradesinde tam bir çürüme belirtisidir (Topçu, 1947: 3).
Nurettin Topçu’nun ahlak anlayışında isyan vardır. Ona göre haksızlıklara, zalimlere ve zulümlere başkaldırmayan, sorumluluğunun bilincinde olmayan bir insan; ne kadar işinin ehli ve fedakâr ve geniş ruhlu olursa olsun hareketlerinin gayesini bilmeli ve neye hizmet ettiğinin farkında olmalıdır. “Vatandaş Ahlâkı” adlı yazısında bu isyanını şöyle dile getirmiştir: “Gözlerini kapayıp vazifesini yapan cemiyet gönüllüsü, memur ahlakı yaşatan bu namuslu adam, bizim için hem bir şuursuz hem de tehlikeli bir oyuncu, bir zorbaya esir ve bir esire zorba olabilir. Bu insan, daha şuura düşman olduğu halde herkese dost görünen, herkesle dost geçinen, seciyesini her akıntıya kaptırmağa hazırlanmış esirdir. Bu insan bize düşmandır” (Topçu, 1939b:50).
İnsanların mazlum veya iyi olmasının adil veya ahlaklı oldukları anlamına gelmeyeceğini, ruhunda isyan taşımayan mazlumun günümüzde sadece yaşamağa razı olmuş adaletsiz insan olduğunu söyler. Hakiki adil insan, kimseyi istismar etmediği gibi kimsenin de kendisini istismar etmesine izin vermeyen insandır. Adil insan zorbalığa karşı gelir, hakikatin gücüne inanır, yıkan eli kesmesini bilir (Topçu,1939b: 51). Ona göre yaşanılan asrın buhranı, zalimlerin varlığından ziyade, onların karşısında isyan eden karakterlerin ve asi ruhların yokluğudur (Topçu,1939c: 34)
Topçu’nun bakış açısına göre iyi insan olmak ahlaklı olmak anlamına gelmez; evrensel olmayan ve insanı yüceltmeyen değerler ahlaki değildir (Topçu, 1939d: 67). Toplumsal vazifesini en iyi şekilde yapmak, ahlaklı insan olmak için yetmez. Hakikaten sorumluluk sahibi insan “şuurunun eriştiği bütün sefaletlerden mes’ul olmasını bilen ve kuvvetlerini harekete geçiren insandır”. Öyleyse ahlaklı adam ne kadar geniş ruhlu, fedakâr nefisli olsa da davranışlarının hangi amaç ve kim için olduğunu bilmelidir (Topçu, 1939b:50)
Mazisiz şahsiyet olmaz diyen Topçu’ya göre; karakterimizi şekillendiren ve benliğimizi oluşturan, şimdiki ruh halimiz değil, tarihimizdir. Bireyin şahsiyeti, benliğine mal ettiği tarihin genişliği ölçüsündedir. Öyle ki geçmişini bilmeyen ve o hatıralarla yaşamayan insanda şahsiyet aranmaz. Maziden bir şey almadan yeni bir eser oluşturmaya çalışanlar, ancak abesle iştigal ederler.(Topçu, 1953: 3)
Topçu’ya göre şuurunun eriştiği bütün sefaletlerden sorumlu olmasını bilen (Topçu, 1939b:50) mesuliyet adamı hayata uymak için değil hayatını hakka uydurmak için yaşar (Topçu, 1952: 9). Ahlaklı ve şahsiyetli insan, kuvvetli ve üstün olanın tarafında yer almaz. Her sahada, daima galip gelen haksızlıktan ve onu bilinçsizce alkışlayan kalabalıktan uzak durur, nehrin akışına karşı gelir, çoğunluğun baskısına göğüs gerer. Kalabalığın ve onun gücünün yanında yürümek zor değildir; hatta zevklidir, menfaatlidir, devlet ve istikbal getiricidir. Ancak bu yoldan gidene kahraman denmez. Çünkü umumun gidişi hak yolunda ise bir kahramana zaten gerek de yoktur (Topçu, 1943c:274).
“Yarının dünyası kuvvetle menfaati inkâr edecektir. Bu yolda ilerleyebilmek için etrafınızda izler, ufuklarınızda işaretler aramayın. Yalnız kendinizin olan bir hayat şekli seçerek bütün hayatınızı bahse koyan kahramanlıkla, Mevlana’nın tabiri ile kanlı bir yola, yalnız atılmadıkça ruhunuzu ve cemiyetinizi kurtaramayacaksınız. Bu güne kadar herkesin yaşayışında zevk aramakla geçirdiğiniz zamanlar ruhunuzun katili oldular. Bugünün çocuğuna, “kimsesiz”, “avare” bırakan karanlıktan çekip kurtarmak için ona dışarıdan yardımcı bir el uzatmaksızın hakikat yolunda en cesur adımlarla yürütecek düsturu söylemekle kalacağız: “HAK BELLEDİĞİN BİR YOLDA YALNIZ GİDECEKSİN” (Topçu,1939g: 166)
Kaynakça:
Topçu, N. (1998), İsyan Ahlakı, M. Kök ve M. Doğan (Çev.), İstanbul: Dergâh Yayınları.
ÖZMEN, CENGİZ – ÖZTÜRK, Hüseyin. “NURETTİN TOPÇU’YA GÖRE AHLAK VE ŞAHSİYET”. Turkish Studies (Elektronik) 13/18 (2018), 1059-1070.